Tuesday, September 27, 2011

DUNYANIN EN BUYUK KUBBESi.




Kapida yaziyordu halbuki. Kalp sorunu olanlar cikmasin 463 merdiveni (!) diye. Italyanlaaarr Italyanlaaaar… Sorun merdiven sayisinda degilmis ki megerse. O merdivenleri hangi kosullarda ciktigin ile ilgiliymis. Basladik cikmaya arkamizda onumuzde kuyruk. Gercekten sadece bir kisinin sigabilecegi ve surekli donerek ilerlemen gereken bir merdiven sisteminde cikmaya basliyorsun basamaklari teker teker… Onunde ve arkandaki insanlarin vucut sicakligi o daracik koridorda canini sikmaya basliyor bir sure sonra, arada bir kucucuk pencereye denk geliyorsun, fare deligi kadar hava giriyor iceriye. Nefes cekmeye calisiyorsun ki en yukari kadar cikabilesin. 


Arada bir durduk, duracak yer vardi yani. Bakistik. Dedim cikariz cikariz! Disarisi 31 derece bu arada. Tekrar cikmaya basladigimizda dedim bu sefer, bu is olmayacak. Sag kulagim tikandi. Hmm… 
Merdivenler yukariya ciktikca diklesiyor, diklesiyor. Arkamda iki adam Turkce konusmaya basladi. Tamam dedim bana bir sey olursa saglam yerdeyim. Nasil yardim edeceklerse yani. Mumkun degil!!! Arada Kubbenin ortasinda izin veriyorlar sana, yavasca iceriden etrafini dolasabiliyorsun. Muazzam buyuk. Muthis iscilik. Inanilmaz! Ama anliyorsun daha ortasina gelmissin. Coook var tepeye ulasmana. Tabanlara kuvvet! Yeniden giriyorsun mezar gibi merdivenlere. Diklesiyor. Daha da diklesiyor. Bir yerde sen mi gececeksin ben mi gececegim diye inenlerle yolun kesisiyor. Kafani carpmamak icin egiliyorsun bukuluyorsun. Oradan iki kisi gecmen mumkun degil! Turkiye’de olsa birisi digerini kesin dover! Burada turistler perisan ama herkes basarmak istiyor. O yuzden yol veriliyor. Yukariya cok az kaldiginda benim sol kulagimda tikanmisti ve “birisinin ayagi kayarsa hepimiz asagi duseriz”den baska bir sey dusunemiyordum ben.  Zaten klostrofobi kapida! Duvarlara tutunarak yuruyebiliyordum. 
Hic yanliz degilmisim sonra tepede insanlarin soyle(n)diklerinden anladim. 

Fakat yani yukarida ki manzara her seye degdi demek isterdim. Vallahi ben oyle hissedemedim. Simdi derim de gercek olmaz. Oyle fena olduk ki sicaktan... Ve kubbenin tepesi daha da sicakti tabii! Saklanacak bir yer de yok! Sonra bir de inmesi var bunun, kesin daha da zor olacak dedim icimden. Megerse disimdan demisim, kadincagizin biri “Ohh! I hope not!” dedi. Inmesi daha kolay oldu. 
Yolda bir kac kez karsi karsiya kaldik gelenlerle. Donerek inmekten ve havasizliktan basim dondu. Ama becerdik!



Indik sag salim sonra kosarak Gelato mekanina. Gelsin dondurmalar. Ne de guzel hakettik o dondurmayi! 




Tabanlari yagladik sonra!






p.s. 1 Cattedrale di Santa Maria Del Fiore. Bu maceradan sonra aklima tabii ki Murakami’nin en son okudugum kitabi geldi. ‘What I talk about when I talk about running’. Ekstra mucadele. Referans 1.

p.s. 2 Cok fena seyler yedik Floransa’da. Kaldigimiz hostel temiz ve hostu. Hotel Benvenuti, Via Cavour 112. Sehir’e yakindi. Bir bucuk gunde sehrin tozunu attirdik. Perisan olduk o ayri konu =) Referans 2.

Saturday, September 24, 2011

                                                                  Anlamıyorum. 
Nasıl olacak bu iş böyle?    






          






White noise! TFSSSSSSSS.....














Yürüyorum....

Monday, September 19, 2011

.Storm.



“My feelings are kind of hurt,” Russell admits. 
“I mean, I told you everything.”
“Not everything, Russell,” I say. “We never tell everything.”




fiuggi, italy 03.30 AM

Friday, September 16, 2011

Rrrromaaaa!!!

With the incredible 'Michele Rabbia'! Can't wait to meet him!
Artik gitmeliyim dedim kalktim gittim. Saat 10 otobusu 11.15'te Roma'daydi. Bizim alistigimiz Istanbul trafiginde Taksim'den Levent'e ayni saat civarinda geldigimi bilirim. Fena degil yani. Beni otobus tutar filan o ayri ama bu sefer bir sey olmadi. Ilk gelisimde havaalanindan buraya yolda gozumu acamamistim. Geldigimde nereye geldigim tamamen surpriz oldu yani!


Bugun enteresan bir gun. Sabah ayni saatte Amerika subesini, yani Maki'yi New York'a yeni memleketine ugurladik. Sahsen ugurlayamadim tabii bu sefer iste telefonla. Ben de ayni saatte Otobus'e binip Roma'ya gidiyordum. Birbirimize iyi dileklerimizi bildirip iyi yolculuklar diledik. Simardik biraz. Sonra ben onun benim bilgisayarima yukledigi guzel muziklerden David Sylvian ve Cuong Vu dinleyerek Roma'ya yollandim. O da aynen Amerika'ya. Sabah gunaydinlastigim Kucuk kara balik da bana "do it like Roman's do' dedi giderken. Sanirim becerdim 46! =)


Roma'da cok az vaktim var saat 7'de donus otobusunde olmaliyim orijinal planim bu. Ama en guzeli harika besteci arkadasim Lele (Emanuele de Raymondi) ile bulusucam Piazza del Popolo'da saat 2'de. Ilk arkadas iletisimi gerceklesecek boylece Italya'da. Kosarak Via del Corso'ya gittim. Roma'ya adim atar atmaz her yeri hatirladim. Bende mekana inene kadar ya da iste varana kadar hep bir panik oluyor. Sanki yasadigim, kaldigim sehirleri hatirlamayacagim. Ama her zaman hatirlaniyor iste. Atladim Metro'ya hop indim Ispanyol Merdivenleri'nde. Oradan Corso'ya. Hava anormal sicak. Istanbul'un Temmuz'u gibi surekli terliyorsun. Sim card ve Internet icin pen (modem) aldim. Artik online olabilecegim her yerden (en sonunda!). Sonra dogru Lele'yle bulusmaya kosturdum. Daha oturduk nasilsin ne edersin derken hop dedi ki 'seni Marcello Allulli ile tanistirmaliyim. Roma'nin en eski klubunun basina gecti ve inanilmaz bir saksofoncudur." Yasasin! Hemen aradi. O da demez mi vaktim var geliyorum. Haydi bakalim, istesen olmaz. Ama burada bitmediiii... Gittik Auditorium'a. Gecen sefer Roma'da Auditorium'un cok yakininda bir otele gecmistim ben oralar yesil ve guzel diye. Cok severim o bolgeyi. Baktim programa harika konserler geliyor, Wayne Shorter Quartet, Tori Amos... Ikisi de Ekim'de. Muhakkak gitmeli cunku mekan inanlimaz bir yer muzik dinlemeyi dusunemiyorum bile orada. Ozellikle Wayne!


Gittik Marcello ile bulustuk. Yolda Daniele'yi aradik. Marcello'yu aradim ben burada oldugundan haberdar dedi ama Klup Ocak ayina kadar dolmus. Yine de muhakkak calalim diye konustuk. Marcello da dun Daniele ile konustum burada oldugundan haberdardim dedi. Cok komik! Yaslanmaya baslamanin [haydi olgunlasmaya diyelim =)]sanirim tek guzel tarafi bu! En bastan baslaman gerekmiyor cogunlukla. Bir yere gidiyorsun bir muzisyen arkadasin hemen diger 'onemli pozisyon' insanini ariyor. Bizim dunyamizin disinda bilmem ne sirketinin baskani arkadasimdir arayayim senin icin istersen gibi bir sey bu... Yukaridan isleri halletmeye benziyor. Muzik camiasindaki dayanisma da boyle oluyor iste. Neyse buranin en onemli muzisyenlerinden biri ile ilk Roma ziyaretimde boyle 'zart' diye bulustum. Hemen klik ettik. Onu caldim bunu taniyor musun derken 'benim toplantim var birazdan istersen sen de kal, Roma Caz Festivali'nin kuratoru ile' demez mi? Haydi bakalim. Kaldim tabii. Tatli birisi adam ve Istanbul severmis. Hop seneye Roma Caz Festivali'nde cal istersen grubunla oldu. Iste boyle tek ziyaret, birden bire. Heyecanlandim ben tabii. Haftaya Carsamba icin randevulastik Marcello ile. Calacagiz. Amerika'da Caz muzisyeni olmak ile buralarda calmak cok farkli kafalar. Mesela insanlar burada hemen neler calmaya calistigini anliyor. 'Standart'da caliyor musun? Jam Session olacak klupte her Persembe, Ekim boyunca oturmak ister misin house band'de?' diye sordu. Mmmm zannetmiyorum ama kesin calarim gelip dedim. Ayiplamadi!?!  Cunku Caz calan bir muzisyen demek Standart calmasi sart olan muzisyen demek degil burada! Eger cani isterse calmak, calabilir olmasi gereken insan demek. Bir rahatlik oluyor tabii insanda. Oh be!


Bu da hikayenin sonu: Bana dedi ki yaninda CD var mi? 'Eeee... Yok kem kum ben aslinda bir seyler almaya gelmistim' dedim. Yillar once Charles Lloyd bana bir konusmasinin ortasinda durup 'sen besteci misin? yaninda muzik var mi?' demisti. Calacakti yani olsa, basbayagi nota istedi. 'Yok' dedim. 'Evin yakin mi gidip getirsen?' dedi. Ben sok oldum! Yani ben muzikleri getirecek olsam orada oturup bekleyecek cidden. Sonra bana 'al sana ilk ders iste her zaman yaninda muziklerini tasiman gerekir' dedi. Ama ben ders alamayan birisiyim galiba kolay kolay! Marcello bu anektodu bilmeden bana 'benim yanimda ama iste cunkuuu ben profesyonel bir insanim' dedi. CD'lerini imzaladi ve verdi. Hazirdi yani. 'I hope you enjoy and let me know what you think' dedi. Ben de sistim!

Monday, September 12, 2011

Hi. I am the Resident Scholar.

Studioso Residente

 Bugun Donne in Musica’da Resident Scholar olarak [Turkce’ye cevirince ‘Yerlesik Bilgin’ oluyor :) ] resmen calismaya basladim. Ilk yapmami istedikleri sey International Encyclopedia of Women Composers’dan Turk kadin bestecileri bulup organizasyonda arsivlemek. Aslinda bir data olusturmami istiyorlar ozellikle yasayan kadin muzik yaraticilari uzerine ama once eskilerden baslamak sistemi kurmak icin iyi olur diye dusunduk. Cunku yasayanlarin cogunu ben sahsen zaten taniyorum. Data toplamak sorun olmayacak diye dusunuyorum. 
Neyse N harfine kadar geldigimde ansiklopedide buldugum datalar sunlar simdilik:
Hanim, Durri Nigar b.1840
Hanim, Leyla (Saz) b. Istanbul 1850 – 1936
Hanim, Tanburi Faize b. Istanbl 1894 – 1959 (p. 300)
Kalfa, Dilhayat b. 1710-1780. (p. 358)
Kip, Yuksel b. 1937 (p. 375)
Kokdes, Neveser b. 1904 – 1962. (p. 380)
Koptagel, Yuksel b. 1931 (p. 381)

Simdi insan nasil merak etmez bu insanlarin yazdiklarini, dinlemek istemez? Ansiklopedi 1987 yilinda 2. Baskisini yapmis. Ustelik de eski yani, cok eski. Yuksel Koptagel’in eserleri Oda Muzigi, Piano (cocuklar icin de yazmis), Vokal, Gruplanamayanlar olarak liste liste yazili. Bir kez benim de konusmaci olarak davet edildigim - 2005 sanirim - 8 Mart kadinlar gunu yuvarlak masa toplantisinda kendisine denk gelmistim. O da konusmustu. Cemal Resit Rey’in kendisine ‘kiz gibi calma’ dedigini ve hakli oldugunu iddia etmisti! Ben icerlemistim tabii, ayni seyi duydugumda Amerika’da ne kadar bozuldugumu hep soylerim sagda solda. Ayip yani o ne demek diye, kufur gibi cik cik… Neyse ama sonra eserlerinden birini Istanbul Devlet Senfoni Orkestrasi calmisti (nasil olduysa?!) ayni toplantinin arkasindan, harika bir eserdi hatirliyorum. Ne acayip bunlarin hic programa konulmuyor olmasi. Yani sizce de acayip degil mi? Neyse degil diyorsaniz da farketmez. Bir seyler degisecek artik. Burada 20 ulkeden kadin besteci ile 2 gun sabah aksam bunu konustuk. Avrupa birliginden gecmis bir yasa var esitlik ilkesi dogrultusunda, Muzik ve Muzisyenleri kapsayan, daha cok onun uygulamaya konulmasi uzerine tartilisildi. Turkiye’nin data toplama isleminin oncelige alinmasi konusuldu, ben buradayken de iste boylece uygulamaya konulmus oldu. Bugun basladim iste. Internet baglantim oldugunda gecen ay Turk kadin bestecilere yapmis oldugum e-mail cagrisini yenileyecegim. Sadece 3 geri donus oldu cunku. Son derece az!

Yasasin yeni evliler!
Tabii ote yandan bizim icin daha baska konular var. Farkinda misiniz bilmiyorum bir cesit kadin ayaklanmasi soz konusu Turkiye’de. Olduruluyor kadinlar, dayak yiyorlar ama buna ragmen artik itiraz ediyorlar, devletten yardim istiyor, korunma talep ediyorlar v.s… Korkmuyorlar. Ayse Pasali’dan sonra sanki degisti kadinlar. Alabiliyor mu cevap korunma talebine biliyoruz cevabini ama, Medya uzerine gidiyor. Gitmiyordu yani umurunda olmuyordu kimsenin. Ben erkek arkadasindan, babasindan, kocasindan dayak yemis arkadaslarimi duyunca inanamamistim. Oluyor iste aman ne yapalim ya, diyememistim. Onlar da demiyor artik. Eski kocasinin bir kadini gelip oldurmesi ne demektir? Gercekten. Yani adamla ayrilmislar artik bitmis gitmis. Bu nasil bir sahiplenmedir, nasil hastalikli bir durumdur? Nasil bir korkudur ki oldurursun, yok edersin? Ben simdi burada bu kadar uzaktan sinirleniyorum tabii biz daha ne konusuyoruz, avrupa birligi kadinlarin muzikte gorunurlulugu uzerine kanun cikariyor. Ben de diyorum ki once kadin var mi onun farkinda mi bu toplum ona bakmak lazim. Tabii bir de acaba muzisyen var mi onun farkinda mi bu toplum diye de sorulabilir. Onun cevabini da Ediz (Hafizoglu)’in Drum Bass dergisi ile baslatmis oldugu ‘Enstrumanima dokunma’ kampanyasinda gorduk iste yeniden ve bir kez daha. Adam diyor orada gazete haberinin altinda acik acik, ‘ne lan ben sizin aletleriniz ucakta tasinacak diye  bavulumu koyacak yer mi bulamayacagim?’.  Ben de ona diyorum ki, ‘Ne lan, sen bavulunu ucak kabininde  tasiyacaksin diye ben enstrumanimi mi tasiyamayacagim? Kirilmasina goz mu yumacagim?’ Oldu mu? Oldu oldu. Guzel oldu!

Once insan haklari. Basitce var olma hakki. O kadar.

En'ler.



Soylenenler, soylenmeyenler, soyledim zannedilenler, soylenildiginde bile soylenmeyenler, soylenmeler, soylenceler... 
Soylenenler, soylenen, soylen... soyle. 
Soyle soyle sen en iyisi soyle.

Thursday, September 8, 2011

Terminal One. Meeting Point.

Insanlar birden Italyanca konusmaya basladilar =)  Roma'da Finlandiya'li bir Muzikolog ile bulusup bundan sonra 3 ay boyunca aslen yasayacagim sehire gitmeyi umuyorum. Fiuggi. Gelip alacaklar bizi buradan. Yani umarim =) Soz konusu Italyan'lar olunca insan hep biraz huzursuz oluyor. Italyan arabasi gibi, her an yolda kalabilirsin hissiyle bir Tipo kullanmistim zamaninda arkadaslarim bilir. Cok yolda kalmisligim vardir onunla. Amerikanlarin bitmek tukenmek bilmeyen sakalari vardir FIAT kisaltmasinin aslinda ne demek oldugu ile ilgili. Mesela:
Q. What does FIAT stand for?
A. Frenzied Italian At Traffic-lights.

Burada uc ay icinde Italyanlar ile insanlarin her soyledigini soyledikleri zaman yapmadiklari deneyimini defalarca yasaya yasaya insanlari ciddiye alma aliskanligimin torpulecegini umuyorum. Ote yandan birden kendime 'Good Luck' demek istedim, yani Turkiye'de olmadiysa burada mi olacak? Benim icin artik cok gec sanirim. 


Mesela 2004 senesinde (2005 de olabilir) Donne in Musica 'Donne in Jazz' festivaline Piyano eserlerimi koydu. Amerikali harika bir Piyanist, Roma'da 'Combined Piano Pieces' caldi. Defalarca gelmek istedigimi soyledim. Tabii tabii dediler. En az on kez e-maillestik. Sonunda bana konser cok guzel gecti tesekkur ederiz diye e-mail geldi! Guler misin aglar misin?


Yarindan itibaren is basi. WIMUST'in ilk toplantisi 3 gunluk bir konferansa donustu. 3 senelik bir proje bu sonucta. Ne yapilacak edilecek konusulacak hep beraber. Enteresan olacak benim icin bir suru ulkeden gelen kadin muzisyen/arastirmaci ile bir arada bulunmak, fikirlerini deneyimlerini duymak. 


Bir de henuz burada yasayacagim fikrine alisamadim sanirim. Bende boyle olaylari bir gec idrak etme hali olusuyor bazen. Mesela mevsimlerle ilgili sikintim var her zaman. Kis gelir bende daha corap yok, acik ayakkabi! Yaz gelir deri ceketler filan. 


Buraya gelirken havaalaninda once laptop'umu para cektigim atm'nin onunde sonra pasaportumu gloria jeans'de unuttum. Laptopu biraktigim yerde bulduk. Ama cok telaslandik! Pasaportumu zaten ben birakmis gidiyordum benden daha unutkan olan hatirlatti! Zaten olmasaydi orada ben ne yapardim bilemiyorum. Kafa bir acayip daginikti. Sebeplerim var tabii kendime gore. Kendi kendime... 


Birazdan Amerikali birisi beni almaya gelecekmis. Patricia aradi ismini soyledi ama ben unuttum!