Wednesday, August 19, 2015

TK 0052 - Yine

karşılanma. karşılaşma. 

Geçen Japonya gidiş gelişimde uçak yazısı yazamadım. Yazmaya başladım ama bitiremedim. Onu da ancak döndükten sonra yapabildim ama işte o da yarım kaldı. Sanırım insan hiç alışık olmadığı şekil bir karşılaşmayı / karşılanmayı içine sindirmeden yazamıyor. Her şey o kadar çabuk ve çok fazla oldu ki kelimelere dökemedim.

Şimdi yine gidiyorum. Yaklaşık bir buçuk ay sonra yeniden. Beklenmedik kendimi de şaşırtan bir çabuklukla. Bu sefer aşağı yukarı neyle karşılaşabileceğimi bildiğim için biraz daha rahatım ama başka başka sebeplerle de heyecanlı. Japonya beni başka türlü karşılayacak(mış) öyle duydum.

Dün 98'de Amerika'dan Türkiye'ye heyecanla dönme sebebim olan işimden istifa ettim. Artık Bilgi Müzik'te tam zamanlı bir çalışan değilim. Çünkü pozisyonum daha gençken değeri bilinen yetenekleri gözetilen, yenilikler ve yaratıcı fikirler danışılan birisi olmaktan bir çalışan olmaya kadar düşmüştü. Ders yüküm ise her geçen sene artarak lise öğretmenlerini aratmayacak bir hale gelmişti. Bu hem üzücü hem de ülkenin içinde bulunduğu sömürü düzenini net ortaya koyan bir tablo olması açısından gerçekçi. Ve bana hiç mi hiç uymadığından çalışma prensiplerimi zorladı da zorladı. Olan işte bu. Şimdi sadece vermeyi sevdiğim iki ders için tek gün gideceğim okula. Değişiklik iyidir elbette, yapmak istediğim şeyleri yapmaya vaktim olacak diye çok seviniyorum. Zaman fakirliği en büyük sorunlardan biriydi benim için. Elimde şimdi başlasam kaydetmeye hemen albüme dönüşecek 4 (elbette birbirinden oldukça farklı) proje var. Şimdi zaman varken o yapmam gereken projeleri, kaydetmek istediğim müzikleri kaydetmezsem işte o zaman bir de yüzleşmem gereken yaratıcılık sorunlarım var. Umarım yoktur ve müzikler ardarda gelir.

Tokyo sokağından manzara. illa yeşil. 
Bütün yaz can sıkıcı sağlık sorunları ile uğraştık. Geçen yaz da böyle sağlık sorunlu başlamıştı ama yine bir şekilde gitmek istediğim yerlerde dolaşarak yazın keyfini çıkartabilmiştim. Bu sene ben Japonya'dan döner dönmez babamın sağ ayağı ile ilgili sorunların ortasına düştük. Ne olduğunu anlamaya çalışırken gittiğimiz hastaneler, doktorlar... Operasyonlar. O sırada da benim sağ omzumda ani ve şiddetli bir ağrı. Fizik tedaviler.. Bu sene sağlık sorunu olmayan tanıdığım herhangi birisi yok. Herkes hastane veya doktor derdine düştü. Daha da çok böyle yaşayacakmışız gibime geliyor. Her hastalığın sonunda doktorun stresten uzak durmaya çalışın demesi de pek hoş oldu. Eskiden asprin veriyorlardı daha kolaydı. Kendileri de psikologlara giden insanların başkalarına da stresten uzak durun demesi çok gülünç. Sanki öyle bir şey mümkün artık!


Tokyo'da aylar evvel bitirmem gereken İtalyan kadın besteciler vakfı Donne in Musica için yazmam gereken Türkiye'de Cumhuriyet döneminin başından günümüze kadın müzik yaratıcıları ile ilgili kitap bölümünü bitireceğim. Sakin sakin çalışacağım. Kolum yüzünden yüzmem yasak. Piyano çalmam kısıtlı izinli. Hayatımda ilk defa bir yaz bu kadar tatilsiz ve yüzmeden geçti. Dönünce Kadınlar Matinesi'nin albüm kayıtlarına hazırlığa başlamam gerekiyor. Bir yandan onun planlamasını yapacağım. Ama yavaş yavaş... 6 Eylül'de Tamirane'de Pazar brunch'ı çalmalarına başlıyoruz yeniden, böylece sezonu da açacağım. Şimdi Eylül'de İstanbul'a dönene kadar dinlenmek istiyorum. Tapınaklara okyanusa gitmek görmek istiyorum. Plan program yapmak istemiyorum. Koşturmak istemiyorum. Doktorların dediği gibi stresten uzak durmam gerekiyor. Türkiye'nin hali ortada. Oradayken de buradayken de ilgisiz kalmak zaten mümkün olmuyor ama en azından şansımı denemek istiyorum. Paylaşmak istiyorum. Anlatmak dinlemek istiyorum. Burada beni heyecanlandıran karşılaş(n)maya hikayeye dönüşme şansı vermek istiyorum. Kendimi içine sakince bırakmak istiyorum. Hikaye beni içine aldığı sürece içinde öyle durmak istiyorum.  

Friday, August 7, 2015

Alın kulağımdan Carmina Burana'yı!

tatil bir sade kahve kadar çabuk geçti!
İletişim çağında iletişemiyoruz ya en çok ona illet oluyorum. Ama iletişim üzerine yazıp konuşmaktan da illallah diyecek bir hale geldiğim için başıma gelen tiraji komik bir olayı yazıp hemen huzurlarınızdan ayrılacağım. 

Son zamanlarda stres dolu bir dönem geçiriyorum. Geçen hafta 3 gün tatile kaçayım dedim orada da ağır bir omuz ağrısı tuttu. Ara ara oluyordu zaten özellikle konserlerden sonra. Fakat ihmal eden ediyor işte, ben de geçer diye diye 2 seneyi geçirmiştim. O kadar stresten sonra rahatlayayım dediğim ilk gün affetmedi, "hello ben buradayım, hı-hım. ve canını çok sıkacağım" dedi. Peki dedik aldık sağ omuzu doktora götürdük. Ortopedist de tabii ki, daha önce MR'dı Tomografiydi hep hayatımızda varmış da hastalıkları öyle anlıyorlarmış rahatlığıyla "hmm mr çektirmemiz lazım hem boyuna hem sağ omuza" dedi. Bu piyanist kulunuz da MR'dan biraz çekinir, 20 senedir boyun fıtığından muzdarip, gir çık hemen o gün çektirmek istemedi. 2 gün sonra dedim halet-i ruhiyemi toplayayım da ondan sonra gireyim o canlı tabut makinesine. İşte o zamana kadar ilaç milaç askılık idare ederim dedim. 

Efendim pazartesi oldu kalktım gittim MR'a sabah 10'da. Müzisyen saatiyle 7 filan. Benden önce bir hastanın dağınık randevularını toplamışlar da hepsini birlikte çekmeye karar vermişler de o da zaten geç kalmış da, meğerse benim anlayışıma sığınıyorlarmış gibi bir durum oluşmuş. "1 saat sonra gelir misiniz?" dediler zaten randevu saatimden 45 dakika geçmiş olduktan sonra. E bu kulunuz MR'dan tırsıyor, kendi kendini ancak ikna etmiş meditasyonla filan. Dedim yiğitliğe bok sürdürme şimdi Selen git kahve iç biraz kitap oku, sonra gel. "Tamam da dedim siz bunu bana neden geldiğimde söylemediniz ki?" işte efenim çeşit çeşit iletişim bahaneleri sıra sıra, hiçbiri bilmediğiniz şeyler değil. "Tabii siz de haklısınız da... " diye başladı mı birisi özür dilemeye ben deliriyorum kardeşim! Ulan o ne demek bi kere? Ben zaten haklıyım da işte belki sen de haklı olabilirsin de o kadar da değilsin diye başlayan özür mü olur allaşkına? Bu nasıl bir özür şeklidir?

hayaller yeni albüm gerçekler fizik tedavi
Her neyse tırsak kulunuz 1 saat sonra ve yine maalesef zamanında MR'a geri geldi. Bu sefer de üzerinde mavi önlükle 15 dakika bekletildi. Neden? Çünkü zaten geç kalıp sıramızı buna rağmen elimizden almış olan gizli tanrı içeride çekim esnasında bir de hareket etmiş mi? Bu arada beni arayıp bir haber verseniz diyecek oldum baktım muhatabım 'haklısınız da..' diyecek hemen vazgeçtim. Mavi önlüğümle aslında çıplak (müstehcen içerik), ayaklarım dona dona bir odada klima altına bekletildim. Kitap okudum sıkılmayayım diye. Bununla da dalga geçen doktor oldu! Artık asıldı mı?, gerçekten kitap okuyorum diye şaşırdı mı? onu bilemiyorum. Kimsenin ne istediğini anlayamıyorum ki artık bu ülkede. İçeriye aldılar beni yattım yüksek dijital ses fırınına. Dediler toplamda 45 dakika sürecek. Önce boyun (kafanı bir kafesin içine koyuyorlar hareket etme diye), sonra 2 dakika mola ve sağ omuzu bir kalıp gibi bir şeyin içine sokuyorlar, yine giriyorsun beyaz tabuta. Çektirmemiş olanlardan özür dilerim bu tasvir için ama keşke bana da birisi yıllar önce, ilk seferinde ne biçim zor bir deneyim olacağını söyleseydi. Bir kere o kadar yüksek bir sese maruz kalıyorsun ki kapalı alanda bir müzisyenin bundan rahatsız olmaması imkansız. Bir de klostrofobiksen geçmiş olsun. Sakinleştirici almadan girme o zaman derim. Naçizane arkadaş tavsiyesi.

Kafeslendim boynum için tam giricem dediler ki "müzik dinlemek ister misiniz?" Ayrıca yeni teknolojide konserleri seyredebiliyormuşssun yattığın yerden. Sonradan gönülden eski teknolojiye kurban olmak isteyeceğimi bilmeyerek, "olur tabii ne dinleyebilirim?" diye sordum. "Klasik müzik ister misiniz?" dediler. Harika olur dedim. Makinanın içine girdim ve klasik müzik diye Carl Orff'un Carmina Burana'sının o her şekilde en meşhur 5 dakikalık O Fortuna bölümü başlamasın mı? Aman allahım!!! Gerçek bir kabus. Benim o makinadan derhal çıkmam lazım! Eline bir pompa veriyorlar iletişim için gerekirse sık diye, sıkıyorum sıkıyorum kimse duymuyor. Ben sakinleyeyim diye kulağıma verdikleri müzik yüzünden kalp krizi geçireceğim. Sorun şu ki o koca eserin o 5 dakikalık kısmı loopta sürekli dönüyor. Sonundaki bravo çığlık bağrışları ve havai fişekleri ile berbat bir konserimsi. Kulağımı kapatamıyorum, çıkartamıyorum kulaklıkları, gözlerimi açınca kafesi görüyorum nefesim kesiliyor. Böyle böyle 6 kere filan üstüste dinletilmişimdir. Hayatımda işkence görmedim de demem artık. Bir kutunun içinde nefesim yüzüme çarparken sonundaki alkışları ile hayatımda en hoşlanmadığım müziğe 30 dakika boyunca maruz kalmak. MR'ın yüksek dijital sesleri arasında. Dehşet!

İletişim problemine geri dönersek; bir kere bir klasik müzik eseri böyle bir durumda nasıl loopta unutulur? Carmina Burana'nın o reklam müziği olarak duymaktan şiştiğimiz korkunç melodisini birisine klasik müzik olarak satmak kimin aklına geldi? Bütün bir koronun bağıra çağıra söylediği b'r muzigin hasta için rahatlatıcı olduğuna karar veren kim? Elime "pompa bu, sık iletişim istediğinde" diye tutuşturduğun şeyi sıkınca cevap vermemek ne demek? Ya kalp krizi geçiriyor olsaydım? En sonunda iletişime geçtiklerinde "2 dakika kaldı Selen Hanım" dediler. Yani resmen duyuyor ama 'aman boşver ya azıcık daha dayansın' diye ciddiye almıyorlarmış! Ulkenin sorunu hep ayni. Daha iyiye de gitmiyor. Muhatabın seni ciddiye almak istemediğinde durum tehlike arzetmiyor. Oh ne güzel!

Ülkede de aynen böyle acil durumda pompayı sıkıyorsun. Fssss.... 

p.s. Bir arkadaşım bunu twitter'dan paylaşmış yazımı okuduktan sonra. Konuyu daha iyi özetleyemezdi. Teşekkürlerimle...