Friday, October 25, 2013

Çal kızım! Ekim, Kasım, Aralık : Konserler, şunlar, bunlar.

26 Ekim, Cumartesi gecesi Kibris'ta Lefkosa Surlarici Klasik jazz ve Dunya Muzikleri Festivali'nde "Baska" albumunu caliyoruz.

Serhan Erkol & Tamer Temel, Saksafonlar
Selen Gulun, Vokal, Piyano 
Alper Yilmaz, Elektrik Bas
Derin Bayhan, Davul

5 Kasim, Isigin Yansimasi gurubu ile seneler sonra yeniden bir araya geliyoruz. Murat Ozyuksel'in gurubunun (dayim olur :) ilk albumu Bir Cicek Yili Sonra'da Ucurtma sarkisini soylemis, Teoman ile vokaller yapmistim. Onlarin yeni albumu (Simdi yeni seyler soylemek lazim, Utopya Muzik, 2013) konserine misafir olup bir suru sevdigim parcalarina klavyeler calacagim 20 sene sonra. The Mekan'da konser. 

Isigin Yansimasi, "Simdi yeni seyler soylemek lazim" @ The Mekan, 22.30


6 Kasim, Selen Gulun, Baska, @ Cafe Mitanni, 20.30

Tam ekip, evimizde gorev basindayiz :) Cafe Mitanni'de, Beyoglu'nda normal insan saatinde calmaya baslayacagiz. Gece yarisi olmadan da bitiriyoruz. Artik mekanda CD'lerimizi de bulabiliyorsunuz her daim, eger satin almak isterseniz. 

Serhan Erkol & Tamer Temel, Saksafonlar
Selen Gulun, Vokal, Piyano 
Demirhan Baylan, Elektrik Bas
Cengiz Baysal, Davul

18 Kasim, Kadinlar Matinesi @ Hayal Kahvesi Beyoglu, 22.30

Alt, Kadinlar Matinesi, 26.01.2013,
Soldan saga: Senay Lambaoglu, Ben, Sibel Gursoy, Ece Goksu ve Ceylan Ertem
Aslen 11 Haziran'da olmasi gerekirken Gezi Parki olaylari sebebiyle kendi rizamizla erteledigimiz konser. Kendi muziklerimin yaninda Turkiye'den kadin sarki yazarlari ve bestecilerinin muziklerini yorumladigim proje bu sefer Beyoglu Hayal Kahvesi'nde. Sirin Soysal, Elif Caglar Muslu, Jehan Barbur, Ayse Tutuncu, Ece Goksu, Basak Yavuz, Sibel Gursoy ve Sevval Sam gibi birbirinden harika, yetenekli kadinin muzikleri bizimle sahnede olacak. Sahnede beraber sarki soyleyeceklerim var. Heyecanliyiz her zamanki gibi.

Serhan Erkol & Tamer Temel, Saksafonlar
Selen Gulun, Vokal, Elektrik Piyano 
Demirhan Baylan, Elektrik Bas
Derin Bayhan, Davul

22 Kasim, Cuma, Kadikoy'de, Karga Sahne'de "Baska"

Demirhan Baylan ve Cengiz Baysal ile Trio calip beklendigi uzere ortaligi dagitacagimiz konser. Sarkilari calacagiz. Sagi solu belli olmuyor ekibin. En son performansta piyanonun tusunu kirdim, oyle diyeyim. Kadikooooy.... Gel bence! :)

  • Bu arada Karga Mecmua'ya (Raife Polat yazdi) verdigim roportaja buradan ulasabilirsiniz. 

Kasim'in son haftasi Arter Sanat Galerisi'nde 3 atolye calismasi yapacagim 27-29 Kasim ve 1 Aralik tarihlerinde 17.00-19.00 arasinda. Konu hakkinda aytintili bilgileri ayrica yazacagim. Katilim ucretsiz, konu enteresan. Takip ediniz. 

14 Aralik, Arter Sanat Galerisi, parcasi oldugum "Sanatcinin Felsefe ile Isi Ne?" ekibi yeniden is basinda. Yuvarlak masa toplantisi. O siralarda devam etmekte olan "Miras" ust basligi altinda ele alinabilecek birbirinden farkli uc sergi hakkinda konusacagiz. Katilim serbest. Takip ediniz. 

16 Aralik, Selen Gulun, Baska @ Hayal Kahvesi Beyoglu, 22.30

Baska yeniden Beyoglu'nda.

Serhan Erkol & Tamer Temel, Saksafonlar
Selen Gulun, Vokal, Piyano 
Demirhan Baylan, Elektrik Bas
Cengiz Baysal, Davul



  • En 'yeni' roportaj: 
Sarp Keskiner'in Sanatatak icin yaptigi roportaji buradan okuyabilirsiniz. 

  • Dinle:
Album Answers (2010, pozitif) ve Baska (2013, linrecords) artik spotify'dan dinlenebiliyor. 
Answers deezer'da da var.
Her iki album itunes'da da satilik. 

Konserlerde bulusmak uzere...






Saturday, October 19, 2013

Bırak. Kontrol etmesen ne olur?

Feryal Tükel (teyzem olur) 13. Istanbul Bienali'ni gezerken bir iş görür, çok etkilenir. Fotoğrafını çeker. Sonra telefonunun hafızası dolu olduğu için başka işler de beğense fotoğrafını çekemez. İşte bir tek bu! Ben de nasılsa akşam ona yemeğe gitmişim, bir hikaye anlatıyorum, ortasında bana ilgili olduğunu düşündüğü için 'dur sana bir şey okuyacağım' diyerek çektiği fotoğraftaki yazıyı okudu. Meğerse o iş Brian Eno'nun değil miymiş? Eno büyük saygı duyduğum müzisyen/düşünür/usta'lardandır ve çoğunlukla söylediklerine, yazdıklarına kafa sallayıp hak vermek dışında bir davranışta bulunamadığım birisidir. Yazı şöyle:

Brian Eno - Music for Airports (notation)
"Bu kısa parcanin ismi "Orta Boy Bir Nehri Geçen Küçük Bir Kayık İçin Müzik" olabilir ve "Havaalanı için Müzik", "Bir Süt Denizinin Üzerindeki Küçük Ağaç", "Yolcular", "Apollo" ve böylece yolculukla ilgili yaptığım diğer çalışmalarla kendiliğinden bir ilişki içinde olur. Geriye dönüp baktığımda bunun çalışmalarımdaki önemli bir tema olduğunu görüyorum.

Yolculuğa -yolculuk halinde olmaya - yönelik ilgim belki de sanatın kendisinin (işe yaradığı zamanlarda) bir ruh halinden diğerine hareket etmeyi sağlayan bir araç, bir yolculuk aracı olmasından kaynaklanıyor. 

Seyahat ettiğimizde, bir yerlere götürülmemize izin verdiğimizde, sanat, aşk ve dinin ayırt edici özelliklerinden olan teslimiyet halinden hiç de farklı olmayan bir ruh haline girebiliriz. Bir seferinde bir hostesle bu konuda konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bana, günlük hayatlarında kontrolü elden bırakmayan insanların, uçak kalkarken rahatlamakta en çok zorlanan insanlar olduğunu söyledi. Sözlerini "En gerilimli anlar, business class'ta yaşanıyor" diye açıkladı. Taşınıyor olmak (ve bundan keyif almak) bütün evreni kontrol etmeye çalışmayı -her ne kadar geçici süreliğine de olsa- bırakmamızı ve kendimizi onunla birlikte sürüklenmeye bırakmamızı gerektiriyor. Bu çok hoşuma giden bir ruh hali: anlayışlı, açık, tetikte, sürprizlere hazır. Bu müziğin bunu önerebileceğini ve teşvik edebileceğini umuyorum."

Benim seyahat günlüklerim var, blogumu takip edenler bilir. Uçakta, trende yazıyorum. Taşınma halinde o kadar çok uyarılmış (stimulated) oluyorum ki yazı veya müzik yazmadan duramıyorum. Eno'nun şu kısacık açıklamasını okuyunca yine sadece "hı-hı" diyebildim. Ama üstünde düşünüyorum (hep)... 

Özellikle doğaçlama müzik çalmayı seven herkes için her sahne bilinmeyenlerle dolu harika birer yolculuktur. Kendini kapıp koyvermezsen komik duruma düşersin. Elbette kontrol de etmen, aklındakileri dizmen, doğru ifadenin bir yöntemini bulman gerekir ama öte yandan bunları düşünemezsin. Vakit yok. Zen gibidir düşünce. Hem var hem yok. Zamanla ilişkisi benzerdir sahnede çalmanın yolculuklarla. Başı sonu var işte. Hayat gibi. 

Yola düşmeye çok meraklıyım ben. Herhangi bir korkum da yoktur uçmaktan, trene, vapura binmekten. Bilinmeyenler içinde çok turne yaptım. Nerede kalıp ne yiyip içeceğimi bilmediğim konserlere gittim. Ne önemi var ki eninde sonunda çalacağım kendi müziğimi, başkasınınkini... Bilinmezlikler besliyor beni. 

Yakında tam tarihine karar veremedim birbirini takip eden üç atölye çalışması yapacağım ARTER galeri için. Müzisyen olma şartı yok. Hepsine veya sadece birine gelinebilir, döngüsel formda bir çalışma tasarlıyorum. İçindeki en önemli konulardan birisi tetikte ama sürprizlere açık olmak meselesi. 

Demek ki aslında söyleyecek daha çok "şey"im var konuyla ilgili. Biriktiriyorum. Yakında (Kasım) önce ARTER'de. Sonra yazılarda. 



Fernando Ortega ve Brian Eno:
Orta Boy Bir Nehri Geçen Küçük Bir Kayık İçin Müzik  (Antrepo No:3) 

Meksika'da Bobos nehrinde yapılan her kayık yolculuğu esnasında kayıkçı yolculara müzik çalar. Ancak yolculuğun kısalığı sebebi ile şarkıların sonuna gelmek nasip olmaz. Ortega, Brian Eno'dan bu yolculuk için mevcut şarkı listesine eklenecek bir beste yapmasını rica etmiş ve bu besteyi sadece kayık yolcularının dinleyebileceği garantisini vermiş. Çalışma nehrin sekiz fotoğrafı, Ortega ve Eno arasındaki iki mektup ve bestelenen müziği içeren ancak dinleyemediğimiz bir CD'den oluşuyor.

Fernando Ortega & Brian Eno: 

Music for a Small Boat Crossing a Medium Size River

Published by Walther König, Köln

This volume documents Fernando Ortega’s photographs of a boat taxi operating between two Mexican villages, on which the ferryman plays his CD collection. Because the trip lasts only a minute, the music is always interrupted, so Ortega asked Brian Eno to compose music for this ride. Eno’s music is not included here.


Dinle: Bırak Gitsin, Sürprizler, Selen Gülün Trio


Monday, October 7, 2013

icimden sayiyorum: bir, iki, uc.

Sidika'yi yolcu ettigimizin ertesi gunu toplantiyi onsuz yaptik. Manzara buydu! 
Sonbahar'la alip veremedigim yoktu. Herkes sonbahar geldi, depresyona girdim, fenalik gecirecegim, ay cok bunaldim gibi seylere dertlenip ic gecirirken hic dertlenmezdim ben. Severim havalar sogusun, ustumuze kalin seyler giyelim, sicak cay icelim. Aklima kotu seyler gelmezdi. Ta ki butun gidenler sonbahar'da gitmeyi tercih edeli beri. Hersey degisti!

Illa bir mevsime guceneceksem ilkbahar olsaydi, daha iyiydi. Ilkbahar'i pek sevmem ben. Cicekler tomurcuklanir, insanin kalbinde tuhaf bir agirlik, heyecan, carpinti. Ben de mi tomrucuklanmaliyim, cosmaliyim? bir turlu anlayamam. Ayaklarim bas olur, tuhaf bir taskinlik beraberinde. Konsantrasyon zayiflar. Acayip bir enerji tasmasi hali. 

sasirma sakin yolunu! Kas konseri donus yolu. 
Gecen sonbahar gidenlerle dolu bir sonbahar oldu. Sevimsizdi. Bu sonbahar da cok sevdigim, beraber calismaktan cok hoslandigim ve bunu soylemeye firsat bile bulamadan kaybettigim bir arkadasim var, Sidika Goztok. 29 yasinda kalp krizinden hop diye toparladi gitti. Aniden. Toplantimiz vardi cenazesine gittik o gun. Eposta'lara imzasini S.G. diye atardi benim gibi. Henuz silemedim yazismalarimizi. Hayatima girdiginden beri o kadar rahatlamisti ki islerim, ben rahatligim icinde bir suru proje uretebilmistim. Heyecanliydim yeni sezon icin. Hayal dunyami gerceklestirebilecek bir ekibim olmustu en sonunda (galiba). Muthis agir bir uzuntu olarak yasadik aniden gidisini. Fakat arkasindan apar topar bir suru konserim oldu, uzuntumle yuzlesemedim olmasi gerektigi gibi. Torino'dan donerken daha ucakta "yeter artik ben kendimi daha fazla tutamayacagim" diyerekten geldi dayandi gozpinarlarimin kapisina. Actim ben de kapiyi. Sonra bir hafta kadar toparlayamadim. "Hediye alacaktim, tesekkur edecektim, yapamadim" diye loop'a girdim. Icimden "hicbir seyi bir daha geciktirme Selen, aklina geldigi anda yap, duygun varsa yasa, geciktirme" gibi hisler, dusunceler gecip duruyordu. Oyle de oldu! Eylul ayi amorf bir sekilde gecti gitti. 

Oysa gidenler gidiyor. Tutamiyorsun gidecegi varsa. 

sabah donus yolu. don dolas selen...
Tutuklasti sonbahar'lar benim icin. Boyle dusunup bozmak istemiyorum iliskimi sonbahar'la ama gelecegi olan da varsa gelemiyor. Ayni sekilde benim gidecegim varsa da ayaklarima agirliklar baglaniyor. Ne acayip? Oyle bakisiyoruz karsilikli gelemeyen/gidemeyen. Eylemsizlik beni oldurur. Hareket edelim. Ne olacaksa gorelim, yasayalim, anlayalim. Once eylem insaniyim. Basimi da turlu turlu belaya sokuyorum bu sebepten. Ama vazgecmek niyetim yok boyle yasamaktan. Yasayacaksan duseceksin de kalkacaksin da bu hayatta. Defalarca da olsa boyle. Eylemsizlik daha yorucu benim icin. "Bir duramiyorsun yerinde" diye sikayet eden insan dolu etrafimda. Takma adlar pesimden, "atom karinca" filan. 
Anlamiyorum. Duracagim da ne olacak? Dunya duruyor mu? 

Annem bir tablosunun ismini "acelem var, cikmam lazim, gec kaldim" koymustu benden esinlenerek :)

Ama bazen de bir durmam gerekiyor. Kimse olmadan etrafimda. Yaratacagim zamanlar. O zaman da kafam durmuyor. Eylemsizlik hali degil yani. Tam tersi tum diger eylemler aslinda o an icin var. Eylemlerin en buyugu. 

Yaz kizim! Ne varsa icinde dokul. Yazi yaz, muzik yaz... Yaz da yaz.

Yaz. Dusun. Sil. Dusun. 

Sonbahar'i Ilkbahar'i yok bu eylemin hem. Her daim yapabiliyorum. Lutfen sonbahar oraya da bulasma(sin). Bulasma. Boyle iyiyiz biz kendi kendimize yaz ciz dunyasinda. His/dusunce dunyamizda. 

...yeni seyler soylemek lazim (simdi).