Saturday, April 30, 2011

Zaman/Müzik/Ben bir nokta.


Dün gece iki davul çalıyor sahnede birisi sağımda Ediz Hafızoğlu ki en acayip aksak ritim (odd time) figürleri yolda yürümek kadar kolay çalan birisidir. Sol tarafımda akıcılık/nefes konusunda inanılmaz bir müzisyen olan Nasheet Waits çalıyor. Butch (Morris) bir zaman veriyor çalınması için. Sayıyor. 1 2 3 4 yok sayısında... Baton aşağı yukarı. Sayıyor. İkisi de farklı algılıyor. Ayrıca İzzet (Kızıl) var tam önümde perküsyonlar çalıyor çeşit çeşit hepsi başka zamanlarda... Ben de öyle. Çünkü 1 yok orada. Başla diyince senin 1'in güçlü zaman (down beat) değil. O çember içinde bir nokta ama o zaman içinde bir ara aynı noktaya da düşmen lazım. Benim için o kadar keyifli bir durum ki bunun içinde çalmak, değil çalmak aslında sadece duymak, anlatılır bir şey değil. Hangisini dinleyip çalacağım ne çalacağım yok... Çünkü zaman zaten akıp gidiyor. Sen de bir parçasısın. Bundan daha güzel bir an olabilir mi? Seçim yapmak zorunda değilsin. Sen sensin. Zaman orada. Ediz ediz, İzzet izzet, Nasheet de nasheet...

Bir araya gelmeye çalışıyorlar 'repeat'ler başladığında... Butch emir veriyor bir figürü beğenince bunu tekrar (repeat işareti) edin. Tüm perküsyonlar zamanı bir araya getirmeye çalışıyorlar... Butch kızıyor bağırıyor! Nasıl olur hepiniz aynı anda hissedebilirsiniz zamanı bu mümkün değil kandırmayın bizi diyor! Bir araya gelmelerine kızıyor. Ben mest oluyorum. Hissettiğim duyguyu anlatmam mümkün değil. Bayağı sırıtıyorum yani!


Ama zaman bu 1 2 3 4 eğitimini almış kişiler için aynı şekilde akabiliyor yine de işte. Bütün bu kontrollü Kaos (çünkü içinde ciddi bir kompozisyon var) sonrasında Butch diyor ki sahnedeki 12 müzisyene (seviye çok yüksek bu arada gerçekten!) haydi şimdiiii herkes mesela 20 dakika önce kurmuş olduğu fikre (memory 1 işareti) geri dönsün baton aşağıya iniyoooor... Hop kurgu aynı. Birdenbire herkes aynı yerde kocaman "BİR". Döngü en baştan 20 dakika önceki gibi herkes kendi zamanında ama 1 var. Orada, herkes için. Kimse için sorun olmuyor. O kadar içsel.

İlk provada hep beraber bir şey 'repeat' etmemiz gerektiğinde müzisyenlerden aynı sorular çalınıyordu kulağıma 'yani hep ayrı şeyler mi çalacağız bir arada çalmayacak mıyız?'. Halbuki ayrı gayri yok. Butch duyuyor oradan her şeyi ve bir araya getiriyor. Ama grup olup çalmak düzenleyip toparlamak adamın ruhuna işlemiş. Her şey zamanla ilgili. Bir akor da zaman demek aslında ama şimdi olayı ders notlarına dökmeyelim.

Küçükken müzik eğitimine başladığında sana ilk saymayı öğretirler. 1 2 3 4. Sonra zamanı eşit aralıklarla bölmeyi... 1 ve 2 ve... sonra 1 ve ve ve 2 ve ve ve... Kaç kere 'öğretmenim' bana SAAAY diye bağırdı bilmiyorum ilk eğitimimde. Yani aslında ne acayip bir disiplin. Sana zamana sahip çıkabileceğin ve kontrol edebileceğin öğretiliyor. İnsanların hayatı hep bu yüzden kararmıyor mu zaten? Sanatta aşağı yukarı hep böyle kalıcı olmak çabası yok mu? Halbuki kalıcı değil hiç bir şey. Ben bunu şimdiki aklımla bir çeşit ölümsüzlük arayışı, ölümlülüğe meydan okuma olarak algılıyorum. Çünkü zamanın gerçekten kontrolü mümkün değil. Şimdi dur, şimdi başla diyemiyoruz. O yüzden müziğin gerçek hayatın böylesine kontrollü bir yansıması olması gerektiği tezine katılmıyorum. Öyle ki madem gerçek hayatla ilintili olmalı o zaman ritmik olarak da armonik olarak da kaos müziğin içinde olmalı. Ya da şimdiki anlamı ile 'çağdaş yaşam' şekli. Hangimiz hayatını (zamanını) bu şekilde kontrol edebiliyoruz? Bu durumda müziğin düzenli ve tertipli olması beni pek tatmin etmiyor. Doğaçlamaya merakım bu yüzden. Aslında daha çok zamanın kullanımı ile ilgili.

Her müzisyenin kuvvetli/zayıf tarafları vardır. Pedagojik olmayan konservatuar eğitiminde öğrenci birey değilmiş gibi davranılır çoğu kez. Çok az insan birbirini dinler ve bu sebepten de doğru yönlendirilebilir. Trajik ama durum bu. Benim en kuvvetli tarafım hep ritmik duyumum/yorumum olmuştur. Zaman benim için müzikte doğal bir şekilde akıyor. Bana öğrettikleri zaman 1 ve 2 ve ... sorun olmadı. Çabuk kavradım. Öğrencilik dönemim boyunca da zamanı lehine kullanabilmiş bir insanım. Nasıl o kadar çok iş yaptın? Okul okudun erken yaşta bitirdin diye soruyorlar. Cevabı aslında basit 1 ve 2 ve... Zamanımı bölmeyi öğrendim. Erken yaşta Müzik eğitiminin (spor eğitiminin...) işte bu anlamda disiplinle ilgili olduğunu düşünüyorum çünkü belirli bir zamanda belirli bir işi yapman ve en doğru şekilde yapman gerekiyor. Öz disiplin. Genellikle konservatuardan mezun müzisyenler çok iyi bir zamanla en düzgün şekilde önlerindeki notayı çalmaya çalışırlar. Eğitim bunu üzerine kurulu. Ben üstün yetenekli yaftası ile yarı zamanlı konservatuar okuyan birisi olarak hiç bir zaman bu anlamda iyi bir konservatuar öğrencisi olamadım. Yani 1 ve ve ve'de hiç sorun yok, notalar orada hemen duyuluyor yazılıyor ama çalma kısmındaki düzen benim yapımda sorunluydu. Daha ufağım Bartok koyuyorlar önüme, hop, harika performans. Schumann? I-ıh! Çalışıyorum. Ya da belki de doğru çalışamıyorum. Olmuyor da olmuyor!.

Dün geceki deneyimimden sonra bende farklı bir aydınlanma oldu. Aslında müzik hayat ile çok ilintili, evet. Ben annesi devlet memuru mühendis, babası özel sektör mühendis bir ailenin kızıyım. Annem de babam da mühendis olmaları anlamında disiplinli insanlar. Zamanı iyi kullanıyorlardı. İkisi de çalışıyor gündüzleri. İki çocukları var öğretmeleri gereken ilk şey çocuklarına kendi başlarının çaresine bakmaktı. Öte yandan ikisi de arazi insanı. Baba da anne de açık alanda iş yapıyor. Bir de deli gibi gezmeyi seviyorlar okul zamanı filan dinlemeden atıyorlar çocukları arabaya yeşil orman dağ çimen tarla ırmak dere tepe geziyorlar. Sonra dönüyoruz biz disiplin (okul + konservatuar) devam... Şimdi benim sadece önüme koyulanı verilmiş zaman içinde çalmam mümkün mü bu durumda? İmkansız. Zamanımda ki bölünmelere bak... Macera.... Açık alan... Koş hopla zıpla... Sonra 1 ve 2 ve...

Şunu anladım bir kez daha dün gece; ben müzikle kavga etmiyorum. O da var; ben de varım. Bazen yakınız, bazen iç içeyiz. Bazen de mesafeliyiz. Böyle algılıyorum. Çok eğlendim ben sahnede dün gece. Müthiş. Sahneye bis'e çıkmadan önce Butch bana 'gimme more of that crazy shit you were playıng on the stage' dedi. Hoşuma gitti. Çok 'zaman' geçti böyle olmasını sağlayabilmek için.

Monday, April 11, 2011

Nisan'(d)a neler oluyor?

Nisan geldi biz Ayşe (Ayaşlı) ile hoop Mardin'e gittik. Ne zamandır aklımda, gidip görmek lazım... Bilgi'de Bahar tatili oldu hemen atladık uçağa. Dört tam gün Mardin'deydik. Hayatımın dört günü Mardin'de geçti diye çok mutluyum ben. Herkese tavsiye edilir mi bilmiyorum ama benim Ayşe ile deneyimlediğim Mardin çok güzeldi! Bir gün Dara köyü var yakında yeni arkeolojik buluntular var muhakkak gitmeniz gerek dedikleri için araba kiralayıp (bir sileceği çalışmayan!) fırtına inmek üzereyken Dara'yı gezmeye gittik. Aman allahım orası nasıl bir yer? 300 kişilik bir köy ve daha 5 ay öncesine kadar kazılar yokmuş. Ortaya çıkartılan bir su sarnıcı ve su temizleme havuzu var, ben böyle bir şey görmedim. Nusaybin'e de gidelim dedik madem arabamız var. Tam Nusaybin'i yanlışlıkla geçtik geri dönelim öyle sapalım dedik, annemin Mardin'li ressam arkadaşı aradı dedi ki "bence dönün Selen hanım, bugün Apo'nun doğum günü, çatışma çıkmış!". Eh oranın gerçekliği de bu, yapacak bir şey yok. Döndük, Nusaybin'i göremedik. Zaten kepenkler kapalıymıs. Tabii ki! Yol boyunca sağlı sollu kırmızı "mayınlı alan" işaretleri var. Geriliyor insan. Sonra yolda çalışmayan sileceğimiz ile kafamızdan aşağıya fırtına indi. Etrafımızı çevreleyen alanda şimşekler, yıldırımlar! Sarı sonra kahverengiye dönen bir gökyüzü ve yağmur yağmur... Maceralı ama bir o kadar da eğlenceli oldu. Ayşe korkmuyor kolay kolay. Ben zaten korku nedir pek bilmem (nazar değmesin =). O yüzden çok hoşuma gitti paniklemeden araba kullandı dönüşte. Çok sakindik.

Her fırsatta 123 grubunun orkestra konseri için aranjmanlarını yapıyorum. Gerçekten tüm vaktim bilgisayar başında geçiyor. Böyle olacağını tahmin ettiğim için pek konser almadım Nisan ayı süresince. Çünkü grubun konseri 19 Mayıs'ta İzmir'de ve açıkcası çok eğleniyorum aranjmanları yaparken. Grubun müziklerini zaten seviyorum. Bir yazar çizer müzisyen için daha eğlendirici ne olabilir ki hayatta zaten? =) Böyle tuhaf yanlızlıkla yapılan işleri seviyoruz işte ne yapalım? 123'ün Arve albümünü edinmediyseniz hala, alın bence. Dinlenilmeli.

http://www.aisharecords.com/aisha_records.html

14 Nisan Perşembe akşamı bu ayın tek Selen Gülün Trio konserini Alt'ta Volkan Hürsever/Bas ve Ediz Hafızoğlu/Davul ile çalacağız. Yeni parçalar yazmıştım taze taze, 2011. Onları da çalacağız. Saat 22.00'da sahne.
http://www.altnokta.com/


Bunun haricinde 29-30 Nisan (Cuma-Cumartesi) çok heyecanlı bir konser daha var. Lawrence D. "Butch" Morris yönetiminde Nublu İstanbul Orchestra. Konser Cemal Reşit Rey konser salonu'nda iki gün de aynı saatte başlayacak, 20.00. Butch ile biz Bilgi'de ders verdiği dönemlerden tanışıyoruz. Beraber çalışmıştık Müzik bölümünde. Ayrıca o zaman Babylon yeni açıldığında her Salı düzenli konserler vermiştik bir sürü muhteşem müzisyenin olduğu bir takım ile. Conduction tekniği ile tanışmıştık. Serbest doğaçlamanın yönetilebilir olduğuna ikna olmuştuk hep birlikte. Çok güzel konserlerdi. Hiç para almıyorduk ve sürekli prova yapıyorduk. Müzisyenliğin gerçekten anlamlı olduğu olaylardan birisiydi. Şimdi yeniden... Ekip çok heyecan verici: İlhan Erşahin, Eddie Henderson, Juini Booth, Nasheet Waits, Imer Demirer, Sarp Maden, Ozan Musluoğlu, Serhan Erkol, Bilal Karaman, İzzet Kızıl, Ersin Özer ve Ediz Hafızoğlu. Konser öncesi iki gün prova var. Bakalım nasıl olacak bu birliktelik?
http://www.crrks.org/index.php

Bahar geldi işte şehrimize. Çiçekler, laleler, kuşlar, böcekler... Fakat ben hala bekleme dönemindeyim (transitional bridge). Yaz geldiğinde geçecek diye umarak... Bir de hava biraz tuhaf gidiyor. Bu hafta soğuk mu soğuk olacakmış. Eh ben de zaten çalışmalıyım!

Meraklısına Mardin notları: Dara Mardin'in 30 km dışında: Araba ile gitmek lazım. Ama yol dümdüz Nusaybin'e doğru, çok kolay bulursunuz. Nerede kalınır sorumuza herkes Erdoba konakları demişti. Hafta sonu grup gelmiş kapatmış biz de Zinciriye konakları'nda yer bulduk. Odamız en tepedeydi, hemen Zinciriye Manastırı'nın önü! 402 numara. Şiddetle tavsiye ederim. Otel Butik otel, temiz ve insanlar çok iyi. Erdoba konaklarında ve Cerciş Murat Paşa Konağı'nda yemek yedik. Erdoba'daki yemekte "Erdoba'da içki YOK" dediler bize komik oldu. Haberiniz olsun. Bence yemekler de ortalama idi. Cerciş'te uçtuk! http://www.cercismurat.com/ Süryani şarabı başka bir hikaye! Servis muhteşem. Esnaf lokantasında yemek yedik. Yemekler çok güzeldi. Dostlar Pastanesi'nin Cevizli Kurabiyesi, Paşavat fırını'nın Tarçınlı çöreği'ni yemeli ve Atilla Çay Parkı'nda oturup kahve, çay içmelisiniz. Ben dönerken ev yapımı susam ekşisi, nar ekşisi ve acı biber salçası aldım. Çok memnunum sonuçtan. Tava aldım. Bir sürü sabun aldım ve şal aldım. Onları da insan görünce istiyor işte. Ne yapalım? =)