Sunday, April 4, 2010

MESAM seçimleri kazası geldi başımıza!


Bir takım adamlar, bazı paraları paylaşamıyor. Birbirlerine bağırıp itişip kakışıyorlar. Yani allah için birbirlerini dövmüyorlar, ama gövde gösterisi için höööyt zöt filan diye bağırmak gerektiği için fiziken de eylem içindelermiş gibi gözüküyorlar. Aslında palavra. Kimsenin kimseyi döveceği yok. Sadece it dalaşı. Konuştukları şey bizim paramıza ne olduğu. Yani müzik üretkeni insanların ürettiklerinden elde ettikleri iddia edilen bir takım telif paraları. Zaten bizim cebimize girmemiş, ama gireceği de yokmuş. Biliyorduk, kulaklarımızla duyunca anladık demek isterdim ama vallahi yine de anlayamadık. Kullanılan Türkçe'den de olabilir tabii... Lan'lar ulan'lar kendi aralarında konuşuyorlardı, ama ellerinde mikrofon vardı. Sanki ben ve benim gibi sabırla orada oturan diğer dört yüz müzik üreten insanla konuşuyormuş gibi yapıyorladı ama tek dertleri birbirlerine laf anlatmak. En çok duyduğumuz kelime "ben"di. Ben şöyle, ben böyle, ben varya ben, ah o ben...


Mesam'ın seçimlerindeydik. Demirhan (Baylan) aday oluyorum dedi, zaten gidecektim meraktan bu sefer iyice merak edesim tuttu. Buluştuk Oğuz Büyükberber ile bir güzel bahar günü, bayram havası içinde gittik kongreye. Haliç'te harika manzara, dışarıda süper bir hava, güzellikler diz boyu... İçerisi ise anlatılacak gibi değil. İşte deniyorum ama olmuyor (bakınız üst paragraf). Bir takım paralar telafuz edildi toplantı boyunca ki benim algı sınırlarımı aşıyor. Sıfırları bir araya getiriyorum getiriyorum tutturamıyorum. Bakıyorum sağımda solumda Amasya'dan Malatya'dan gelmiş Müzik eserleri sahipleri. Ama onlar konuşamıyor. Şaşkınlık içinde olup bitenleri izliyorlar. Kızıyorlar tabii, kızmazlar mı? On beş kişi mikrofonu eline alıp alıp bağırıyor, ama bizde yine tık yok. Anlamıyoruz kardeşim, anlamıyoruz. Paralar nereye gitmiş anlamıyoruz. Havuzdu mavuzdu trilyonlar, mirilyonlar... Anlamıyoruz, anlamıyoruz.

Ortalıkta o kadar az kadın eser sahibi var ki, tek tük, elle sayabilirsiniz. Bağıranlar adamlar. Ha pardon, bir kadın "utanın utanın halinizden, bu ne rezalet ben mesam'dan istifa ediyorum" diyerekten bağrış çağrış salonu terketti. Bak o bir kadındı, unutmamak lazım! Yine de kadın yok, yok işte. Var tabii olmaz mı var, ama az, az işte. İnsan daha fazla olsalardı bu çirkinlik yaşanır mıydı diye düşünmeden edemiyor? Ama para kısmını bilemem vallahi. Anladığım kadarıyla o konuda yapılacak hiç bir şey yok. Kadın da olsa erkek de herkesin eli herkesin cebinde artık. Kollamak lazım gelir. Ama nasıl, nasıl? İşletme okurken ben zamanında, hocalarımız demişti ki bu ülkenin en büyük sorunu denetimdir. Aslında hukuk demek istiyorlarmış sanırım. Yani, hak hukuk olsa denetim mekanizması işler, ve fakat neyi ve kimi denetleyeceksin bu ülkede. Bir denetle de gör bak ne oluyo? Ayrıca denetleyeni kim denetleyecek? Bu sorular böyle alır başını gider. Zaten oy veremedenm çekip gittik. Beş saat sonra kafa kalmadı hiç birimizde.

Müzisyenim karışmayayım diyorum olup bitenlere ama bak mümkün mü? Dön dolaş ucu sana da dokunuyor işte sistemin. Üretmeyeceğim etmeyeceğim en sonunda o olacak. Hakkımı istiyorum desen en büyük problem. Üretince de problem, üretmeyince de. Ben bu MESAM'dan bir şey anladıysam arap olayım! Aslında onu da azıcık olmuşum galiba daha doğmadan önce. İyi bari, problem yok o zaman!

No comments: