Wednesday, June 18, 2014

PC 536 - Silencio!

16/06/14
Bir saat yirmi dakikalik rotar beklerken mahser gibi kalabalik bir havaalaninda "hassasiyet" uzerine kitap okumak cok dogru bir secim olmadi galiba. Ama en azindan gurultuye, tat ve kokuya karsi olan asiri hassasiyetim konusunda yanliz olmadigimi bilerek "evet bu delilige tahammul etmem gerekiyor ve kendi rahatlik alanimi ne yapip edip yaratana kadar ugrasmam gerektigini biliyorum" diyerek caba sarfettim. Kitap da onu soyluyordu zaten. Iyi o zaman. Kulakigimi takiyorum. 


Roma turnem bekledigim gibi gecmedi ama boyle seylerin hayatin kendisi oldugunu anlamak icin yeterince tecrubeliyim sanirim. Butun agri sizi ataklari esnasinda bile guler yuzlu kalmaya calismis olmak, bayilma ataklarini nefes egzersizleri ve meditasyonla atlatabilmis olmak, yapamadiklarima degil en azindan yapabileceklerime konsantre olup sikintilara ragmen yaratabilmis olmak, somurtmamis, saldirganlasmamis olmak, arkadaslarimin sevgi ve ilgisine karsilik verebilmis olmak kazanclarim oldu. Insan her turlu durum karsisinda kendiliginden baska bir sekil alabilmeli. Benim varlik sebeplerimden birisi bu. Katiliklarimdan kurtulmak. Esnek olmaya calismak. Tum bu seyahatlari yapmiyor, hepsi birbirinden egzantrik yaratici insanlarla bulusup bir seyler uretmeye calismiyor olsaydim nasil bir insan olacagimi biliyordum. Yapmadim. Tercih etmedim. Ama her seferinde o insanlarla dolu bir ortama geri donmeye calismak ne kadar akillica oluyor bilmiyorum. Iste bunu hep dusunuyorum ve isin icinden cikamiyorum. 

Sonucta albumu kaydedemedik. Zaten ozunde zor bir ise kalkistigimiz soylenebilir. Birbirini seven saygi gosteren, tumuyle farkli, simdiye kadar muzikle icselligi benzer ama aliskanliklari benzemeyen iliski kurmus (bu kismi surec icin tehlikeli) uc insaniz. Benim saglik problemlerim albumu kaydedemeyecek olmamiz gercekligini degistirmiyor bence. Oz elestiri iyidir. Hastalanmis olmami bir sekilde kaydetmemeye bahane etmek durum karsisinda basarisizlik hissetmeden, birbirimize yuklenmeden karar verebilmemizi de kolaylastirdi. Biraz da o yuzden don(e)medim. Iyilesmem ve bir arada durabilmemiz icin cok caba sarfettiler. Kalma kararimin sagligim acisindan akillica olup olmadigini dondugumde anlayacagim. Oradayken (gelen baskilara ragmen) dusunmedim. Hassas icedonuklerin konsantrasyon seviyesi cok yuksek olurmus. Kitap da oyle diyo! 


Aslinda gercekten istedigimiz gibi calisamadik. Bence beklentilerimiz gercekci de degilmis. Pazartesi hastane, doktor fasillari sebebi ile calisamamis olsak da konsere kadar her gun asagi yukari 5 saat calistik. Bir suru itis kakis oldu, kisisel beklenti carpismalari v.s.. Ama ortada iyi niyet oldugu icin en azindan bir dahaki set up nasil olmali, muzik nereye dogru yonlenmeli hepimizin bir fikri oldu. Turkiye konserleri cok iyi gececektir. Album kayidi Turkiye'ye kaldi. Iyi oldu. Konserin parlak ve eglenceli gecmesi umut verdi. Italyan dinleyicisi iyidir. Salondakiler daha gecen gunlerde yaratilmis bir projeyi ilk defa dinlemek konusunda muthis hassas davrandilar. Bu durum bende Ilhan Mimaroglu'nun yeni muzik manifestosunun kabul edilebilir bir fikir olabilecegine dair ufak da olsa bir suphe uyandirdi. Dinleyici (izleyici de denebilir bu durumda) olayin gercek bir parcasi oldugunu dusunuyor / hissediyor sanirim her sey cok yeni ve organik oldugunda. Bu konuda yakinda Tiyatro Medresesi'nde bulusacagimiz Felsefe Kampi'nda muhakkak konusmaliyim. 

Bu sene yapmak istedigim albumleri yapamadigim bir sezon gecirdim. Blue Band'i kaydetmek istedim yapamadim. Icimden kaydedecegim de ne olacak duygusu geciyor surekli. Umutsuzlugu kendime yakistirmiyorum. Yakismiyor. Ama bu konuda (en azindan) kendimi taniyorum. Gercekten yapmak isteseydim onumde hic bir engel duramazdi. Ama Arter Bahane'de yaptigim Ses, Dinleme ve Dogaclama uclemesinden cok sey ogrendim. Akabinde Coskun (Akmeric) ile basladigimiz Elektro Pop projesi yeniden synthesizer'larla yakinlasmama on ayak oldu. Cok da eglenceli bir is oldu. Baska albumunu cesitli degisik olusumlarda calmaya devam ettik. Fakat butun bunlar yurt disindaki muzisyen arkadaslarim icin yarattigi heyecanin onda birini Turkiye'de yasatmadi. Kac tane proje kosturuyorsun diye soran Italya'li Lele ve Isvicre'li Patrick arkadasimin oralardan gorduklerini buralardan nasil gormuyoruz? Simdi "ay ulkede neler oluyor sen de.." falan diyecektir icinden. Onun agzina terlikle vururum. Tabii ki bunu sadece kendimi one surerek soylemiyorum. Turkiye'de sanatsal ortamdaki yozlasma yaratan insanlari da (ozellikle muzik) etkiliyor. Tek bir is yapip onun pesinden ordan oraya suruklenmek zorunda olmamak pesindeyim ve vazgecmeyecegim. Insanlarin yarattiklari duzendeki rahatlik ortamindan cikip baska insanlarla, baska alandaki insanlarla calismasi, yaratmayi denemesi gerekiyor. Icine kapaniklik tuzagini bu devlet kurdu bize. Basetme yontemi sadece disina cikarak olabilir. Yaratmak devrimin oz be oz kendisidir. Eylemseldir. Bireysel durusumuz yaptiklarimiz ile ortusurse tek basina hayata karsi olan durusumuz, iliskimiz ile ilgili de fikir veriyor. Ve bu sosyal medya'da bir cok kisinin tercih ettigi gibi durmadan kendini yapay bir sekilde anlatmakla olmuyor. Yaratmak ve ortaya koymaktan, karsisinda alinabilecek tavirlardan korkmamak lazim. Ama kirilmak yeniden yapilanmak serbest. Kitapta da yaziyor. Asiri hassas insanlarin kirilgan olabiliyormus :)

Roma'yi ve yasam tarzini seviyorum. Guzellikten bazen insanin kalbi sikisiyor. Bu kadar cok cicek, yesillik, tamamen korunmus ve saygi gosterilen bir tarih, Italyanca konusur gibi oten geveze kuslar. Soyle anlatayim, Marcello Allulli'nin yeni albumunun konserine Roma Muzesi'ne (Museo di Roma) gittigimizde calacaklari odada bir masa vardi. Gayri ihtiyari yol yorgunu cantami ustune koydum. Hemen bir muze gorevlisi "eeee.... scuza "diye geldi. E o da tarihi esermis tabii :) Elini degdigin her sey gibi. Muzisyene sanatciya saygi ve sevgi gosteriliyor. Tabii ki calacak yer yok gibi problemler onlar icin de mevcut. Ama muzeler bazi odalarini konserlere acmis mesela. Harika bir fikir iste. Koy 50 tane acilir kapanir sandalye, bir de piyano gelsin calsin isteyen. Konser salonundan ala akustik. Biz neden yapmiyoruz? Boyle bir seyi biz guzelim sehirde neden yasayamiyoruz? Buna kim karar veremiyor? Kimden neyi koruyorsunuz? Tarihi eserlerin uzerinden metro, yol gecirirken tarihimizi korumadiginiz kesin. Caldigimiz iki yer de muze icinde bir odaydi. Cok guzel akustik. Insanlar da kalkip sehrin bir ucunda demiyor, coluk cocuk konsere geliyor. Bizimkiler gibi "ya ben seni gecen sene gelip gormustum" demiyor. Gorsel bir seymisiz gibi. 

Sikayete baglamayayim. Benim anladigim su; Italya'da insanlar hala birbirini ariyor ve telefonda konusuyor (hatta biraz fazla). Temastalar. Konusuyorlar ve paylasiyorlar. Kimsenin Twitter hesabi yok. Avusturya'da da yok. Dunyanin en onemli caz, klasik ve modern muzikle ugrasan isimlerinin benden az takipcisi var. Konserleri de asagi yukari hep dolu. Ben son zamanlarda sosyal medya'da insanlarin sadece sikayet edip yaratici hic bir fikirle ortaya cikamadigina sahit oldugum icin en sonunda hareketlerimi, ozellikle isimle ilgili sinirlamaya karar verdim. Cunku o ortamda insanlar turneye gidiyorum kismini sadece "Italya'ya, New York'a gidiyorum" olarak algiliyor ve hep "cok egleniyorum, vur patlasin cal oynasin, oh" bir hayatim var zannediyorlar. Yolculuklarin fiziksel zorluklari, yeme icme, uyku duzeni problemleri, heyecan ve sahne gerginlikleri, sosyallesme fobisi, alerjiler, hastaliklar gozukmuyor, duyulmuyor. Oralarda ne urettigimden cok fotograflarina bakip neler yapmisim diye magazinsel kismi ile ilgilenmeye calisiyorlar ve ben rahatsiz oluyorum. Nazara filan inanan bir insan degilim ama gelen tepkilerden eylem icinde bile olmamin bazi insanlari rahatsiz ettigini gozlemleyebiliyorum. Bu cok uzucu. Bunun yaninda sonradan o mecralardan cikmis arkadasim olmus insanlar da var elbette, surecte sagligimi sordular, moral verdiler. Guzel insanlar. Yani bundan boyle sadece "yaptim iste bu" diye son urunu paylasacagim. Ilgilenen onlara baksin. Gercekten ilgilenen de muzikleri dinlesin. Benimle ilgilendigini zanneden ama muzigimi hic dinlememis, canli konserime gelmemis insanlar var etrafimda. Hepsinin benimle ilgili bir fikri var ama (baska konularda da oldugu gibi!). Bu nasil olabiliyor mesela anlamak cok guc? Tabloda, sozlerde eksik var ama demek ki insanlarin ilgisini yarattiklarin degil sadece yaratiyor olman cekiyor. Afedersiniz ama "o" kiz "bu" kiz olmayabilir. 


Gunumuz sanatcisinin isi zor. Boyle algilar uzerinden gerceklesen bir varlik olmaya donusmek de her babayigidin harci degil. Ve kitapta daha o bolume gel(e)medim...


Not 1: Muzisyen olmayanlarla neden kolaylikla anlasamadigimizi dusunup duruyorum. Ozellikle dogaclayan muzisyenler olarak surekli kendimizi, varligimizi savunmak zorunda kaldigimiz iliskilerde ve sosyal ortamlarda yasiyoruz. Sanirim uzun bir yazi yazacagim bir yerlere bu konuyla ilgili. Evet yazacagim.
Not 2: Sikayet edeceginize biriniz bana Turkce klavye alsin. Hep laf! 

1 comment:

miocaro said...

pesimist söylenmeler ne yazık ki bir milli gelenek, umutsuzluğa düşmekse çok kolay bu ülkede, aslında en zor olan umutlanmak. umudu bazen bir duvar yazısından yakalıyoruz, bazen bir lise öğrencisinin mezuniyet konuşmasından, bir annenin bir cümlesinden, aydınlık bir gülümsemeden veya gece geç saatte çalan bir müzik parçasından. bu nedenle bazı dönemlerde hiç susmamak gerektiğini düşünüyorum, avazımız çıktığı kadar bağırmalıyız hatta. aksi halde karanlıkta birbirimizi bulamayız. ayrıca kültürel kodları da sesi çok çıkan şekillendirmiyor mu?

çok geçmiş olsun Selen, susma lütfen.