Ben bu yazıyı kendi canımı çok sıkan bir olaydan sonra bir gece yarısı yazmış ama sonra yayınlamaktan vazgeçmiştim. Sonra Özgecan olayı oldu...
Kadınların başına türlü türlü can sıkıcı olay geliyor ama seslerini çıkarmıyorlar. Bu durumu ilk defa erken gençliğimde kız arkadaşlarımla konuştuğumda fark etmiştim. Korkunç hikayeler duydum, ben de bizzat yaşadım. Çoğunu hiç bir zaman en yakınlarımıza bile dillendirmedik Neden biliyor musunuz? Çünkü dillendirilince toplumun cezalandırdığı yine bizler oluyoruz da ondan. Bunları çoğumuz biliyoruz ama görmezlikten geliyoruz. Özellikle kadınlar diğer kadınların başına gelen felaketleri bilirse antik çağdaki ya da kabile hayatlarında olduğu gibi ona kol kanat gerip acılarını sarmaya çalışmıyor. Duymamazlıktan geliyor veya unutmak istiyor. Ötekinin de unutmasını istiyor. Çünkü içten içe ekilmiş müthiş bir ezilmiş değersizlik duygusu ile yaşıyoruz. Kadınlardan faydalanılması ise neredeyse doğal karşılanıyor toplumda. Erkektir, dürtülerine yenilmiştir, öyledir, böyledir, şöyledir. Onun yerine yıkıcı davranışların sorumluluğunu da almak kadına düşüyor. Sırtlansın kadın kendi derdini, yürüsün gitsin.
Kadınlar
en yakın arkadaşlarından birisi tecavüze tacize uğradığını
(tahmin ettiğinizden sık oluyor) itiraf ettiğinde ilk tepki olarak
“ah işte insanın kendisini çok iyi koruması gerek” diyorlar,
biliyor musunuz? Bu ne demektir? Her türlü hareketinden sorumlu
olduğunu sende bir delik var ve onun kapağı yok diye sürekli
kendini kollamalı korumalısın gibi bir tavrı, yükümlülüğü
bize kim neden öğretiyor? Bir insan evladı varlığından,
varoluşundan sorumlu tutulabilir mi? En büyük sorun kadınların
başına gelenlerden olup bitenleri farkedemeyecek kadar sorumlu
tutulması, eğitimli sayılabilecek (ne demekse) erkeklerin bile
dürtü geldiğinde hiçbir engel tanımayacak kadar ilkelleşip
bunun da sorumluluğunu alamayacak kadar kendi cinselliği konusunda
bile cahil cüheyla olmasıdır. Tecavüzünden, şiddet eyleminden,
cinayetinden bile sorumlu tutulmayan bir erkek toplumunda hala
kendimiz gibi yaşamayı deniyoruz. Tabii ki olmuyor!
Erkeklerin
hızlıca
suçu başkasına
atmayı alışkanlık haline getirdiği bir ülkedir Türkiye. Ve
bakın bu insanlar senelerdir
iş hayatında patron oluyorlar. En fenası siyaset
yapıyorlar. Hakim,
savcı oluyorlar. Çeşitli bahanelerle tutuksuz yargılanma
kararları verip karısını sevgilisini öldürmüş erkekleri
dışarıya gerisin geriye salıveriyorlar. Televizyonlardan
topluma seslenip “kadınlar kahkaha atmasın, hamile ortalıkta
dolaşmasın, vs...” diyorlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile çalışmaya başladığımdan
beri çeşit çeşit can sıkıcı hikaye duydum. İlk denediğinde
öldüremediği karısını sığındığı evde
polisin yardımıyla (aslen
suç)
bulup sığınma evine 100 metre kala vuran erkekler var bu ülkede.
Sorsan hepsi çok seviyor, ama sorsan pişman da değiller.
Elektrik
kesintisinden trafolara kaçan kedileri suçlayan enerji bakanı var
yahu
bu
ülkenin. Kadınları ise her türlü
sorunu tek
başına
üstlenmeye o kadar alışık
ki kendi rızası dışında başına gelen bir felaketi bile
üstlenip “kedidir kedi” demeyi normal karşılıyor. Erkeklerin
davranışlarından sorumlu olmadığı kadınların tüm suçları,
yanlışlıkları,
felaketleri
üstlendiği bir ülkede eşitlikten bahsedemeyiz. Konu bu kadar
basit.
Eklenti:
Özgecan Aslan katledilmeseydi bu yazıyı yayınlamayacaktım. Ama
sosyal medyadaki paylaşımlardan fenalık geçirdim. Bir konuda
farkındalık ile feveran etmeyi, feryat figan etmeyi hep birbirine
karıştırdık. Farkındalık öyle kendiliğinden bir anda
gelişebilen bir durum değil. Toplumsal cinsiyet, şiddet,
cinayetler üstünde yıllardır çalışan kadın dernekleri,
oluşumları var. Onların önderliğinde, ellerindeki bilimsel
verilerden yola çıkarak, tam da şimdi konuya artık gereken
hassasiyeti gösterme zamanı. "Kadına karşı şiddet ve
cinayetler politiktir" diye senelerdir söylediğimizde, veriler
paylaştığımızda hem medya hem de sosyal medyada konunun gerçek
bir tabu olduğunu gördük. Paylaşımlar çok çok azdı. Ben bu
ülkede bir güzellik olabilecekse öncelikle kadın hareketi
sayesinde olacağını biliyorum. Biliyor değil, eminim. Çünkü
mücadele çok büyük. Hala bu emeklerinin karşılığında
lütfediyormuş gibi dinleyip sadece duyarlılık dersi çıkaran
herkese kızgınlığım artıyor. Biz bu farkındalık uğruna
tacize tecavüze uğruyor, ölüyor öldürülüyoruz. İstediğimiz
gibi yaşayınca fahişe damgası yiyor, “boşanmak
istiyorum, çünkü artık kendi hayatımı kurmak istiyorum”
diyince (istatistiki olarak en fazla cinayet sebebi bu) çatır çatır
öldürülüyoruz. “Biz yürümek istiyoruz ama feminist kadınlar
siz bizimle yürümeyin diyor” diye sosyal medyada ağlayan
erkekler, siz de bir durun kardeşim. Yürümeyiver iki dakika. Bu
kadınları ikna edemiyorsan orada birlikte yürümeye işte vardır
bir sebebi. Kendin başka bir eylem akıl et, konuyla ilgili bir
hareket düzenle, bir şey yap, sen çağır kadın arkadaşlarını
düzenlediğin eyleme. Ya da dur biraz. #sendeanlat da yazılanları
bir düşün anla da sonra istersen istediğin kadar yürürsün.
Duyarlılık da kendiğinden gelen bir durum değil. Sindirilmesi
gereken bir durumdur. Bu hareketin neresindesin, yorumla, kendi
günahlarınla yüzleş, sonra ne yaparsan yap!
Kardeşimsin Özgecan. |
No comments:
Post a Comment