Al siyaset al! |
Bir iletişim yöntemi olarak Candy Crash. |
Genel yaşantı gittikçe muhafazakarlaşan bir toplumda işten eve evden işe şeklinde yaşanıyor. O da işi olabilenler için. İşi sahibi olabilen bir kesim (özellikle okumuş ise) kendilerini ayrıcalıklı (çoğunlukla beyaz yakalılar) hissetmeyi sevdiği için toplumun o "önemli" kısmını oluşturduklarını unutup içerik olarak boş, görsel olarak ayrıcalıklı pozisyonlarını daha da fazla ayrıcalıklarla donatmak için uğraşıp duruyorlar. Sistemin önerdiği en iyi evi arabayı alayım, en iyi telefona bilgisayara sahip olayım, çocuğum en pahalı özel okulda okusun, 5 yıldızlı otellere indirimli 6 ay önceden yer ayırtayım, gidince yediğim önümde yemediğim arkamda olsun, diğer insanlara bakabileceğim kadar kalabalık bir yerde olayım ki kendi ayrıcalıklı konumumu veya daha ayrıcalıklı olanı inceleyebileyim, evime yakın AVM'de takılayım, çocuğum dilediği gibi koşup oynasın (?), alışveriş yapayım, daha fazla alayım, daha fazla alayım... Daha fazla alayım. Bu arada eklemeden edemeyeceğim bu iletişim için en iyi alet edevata sahip olmak konusu beni eğlendiren bir konu. Çünkü iletişmeyi bilmeyen, iki kelime edemeyen insanların elinde o aletler gerçekten eğreti duruyor. Neyse bari Facebok, Twitter, Youtube filan var. Konuşarak anlaşamasak da telefonlar bir işe yarıyor. (Yarıyor mu?)
Al TOKİ al! |
Hadi diyelim annelerimiz babalarımız dayılarımız teyzelerimiz amcalarımız bizi anlayamadı. Ama biz de aldık başımızı daha uzaklara gittik vesselam. Ben bu evim olsun kafasını hiç ama hiç anlayamıyorum. Bir de evin içinde süre gelen inşaatları. Sitede oturuyorum. Apartman dairesini alan, kiraya gelen içini kırıp döküyor. Bu nasıl bir komplekstir kardeşim anlamak mümkün değil? İnsanlar 1800'lü yıllardan kalan evlerde oturuyor Edirne sınırının dışında, yeni mutfağım olsun şöyle gül gibi temiz temiz oturayım filan demiyor. Siliyor süpürüyor kırıp kıçını oturuyor aşağıya. Dokuz senedir aynı sitede oturuyorum, ben hariç (bir de sevgili alt komşum) herkesin evinin duvarları kırıldı, yerleri söküldü, mutfak yer değiştirdi efenim banyo kırıldı yine yapıldı filan. En salakları benim (bir de işte sevgili alt komşum) sanırım. Hala aynı mutfak ve banyo ile yaşıyorum bayağı iğrenç bir insan olmalıyım öyle ki pis pis oturuyorum galiba eski fayans, sifon... Bu arada aylarca süren gürültü, başka insanların evine yaptıkları pislik, toz duman da yanlarına kalıyor. Ama onların evleri tertemiz gül gibi biliyor musun? Pencereler filan hep değişti. Paralar saç saç saçıldı. Sular elektrikler harcandı. Mis gibi oldu. Şimdi gelip huzur ve mutluluk içinde oturacaklar (ahahahahhahaha....) içine. Yani içine cidden ben böyle işin...
Ağlamaktan sorumlu Devlet Bakanı Arınç. |
Tam buraya Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığı, söylemleri ve muhafazakarlık üstüne uzun bir paragraf girmek istiyorum. Ama seçimler bitene kadar bekleyeceğim. Sadece alıntı yapmakla yetineceğim; "Homofobi evrensel bir mesele değildir. Bizim toplumumuz muhafazakâr bir toplum. Muhafazakâr toplumun hassasiyetlerini düşünmemiz lazım. Türkiye’de 76 milyon insanın değerlerine saygılı olmamız lazım”.
Bir de kamuoyundan gerekli tepki almamış bir eğitim haberi var. "Anadolu lisesine puanı tutmayan öğrenci, ikametine göre otomatik olarak imam-hatibe kaydolacak" diye müjdeli bir haber! Bu haber karşısında ne olacak diye bakıyorum ben aileleri, öğretmenleri izliyorum ve hiç bir şey olmuyor. Bunun üzerine çok düşündüm. Neden aileler sesini çıkarmıyor? Bu bir çeşit kabulleniş mi yoksa gerçekten aslında ailelerin çocukları için tercih ettiği gelecek böyle bir şey mi? Yaygın Bonzai kullanımı (ki bence bu da Amerika'nın zamanında müzisyenler üzerinde bilinçli olarak uyguladığı uyuşturucu politikasına benzetilebilir) ve diğer uyuşturucular sürekli gündemde tutuluyor. İnsanlarda çocuğum uyuşturucu batağına saplanacağına, iffetsiz olacağına, serseri olacağına bari imam hatip'e gitsin diyorsan ablacığım o kötülüklerden koruyacak olan da sen(d)sin çocuğunu. Baştan sevdiysen, ilgi gösterdiysen gitmez oralara. Giderse de geri gelir. Sen ver çocuğuna birey olma bilincini, sorumluluk duygusunu bir şey olmaz ona. Ama işte algı politikası çoktan verdi meyvelerini! Herkes korkuyor çocuğundan. Buna da 4+4+4 gibi az ses çıkacak gibi gözüküyor.
Olmaz olsun böyle sanat! :) |
Bu ara çok yakın arkadaşlarım diyor ki çok sertleşti yazdıkların. Ben üslubumda bir fark sezinle(ye)miyorum. Sadece herkesin konuşmaktan söylemekten çekindiği bir ortamda hala ifade ediyor olmam tuhaf kaçıyor olabilir. Sen daha dur. Bekle. Hep böyle atıp tutardım efenim zaten burası benim kişisel blogum. Elbette susmayacağım, yazacağım artık gönlümden ne koparsa. Annemin anlattığına göre (yoksa ben inanmıyorum) çocukluğumda "Selen'ciğim biraz sus artık vallahi yorulduk" demesinin ardından duvara dönüp anlatmaya devam eden bir çocukmuşum :) Eskisi kadar çok konuşan birisi değilim artık maalesef meslek beni yıprattı ama söyleyeceğim varsa illa söylerim. İçimde tutamam. Peşinizden gelir rüyalarınıza girer o lafı bir şekilde söylerim. Eğer bir gün susarsam bilin ki öldüm.
Not 1: Bizim mavi hap vardı ya ne oldu? O da mı kurguydu? Kırmızı ile devam mı?
Not 2: Bari ben de evimin kapısını mı değiştirsem, ne yapsam? Komplekslendim bak şimdi? :)
No comments:
Post a Comment