Tuesday, February 17, 2015

Değersizlik

Ben bu yazıyı kendi canımı çok sıkan bir olaydan sonra bir gece yarısı yazmış ama sonra yayınlamaktan vazgeçmiştim. Sonra Özgecan olayı oldu...

Kadınların başına türlü türlü can sıkıcı olay geliyor ama seslerini çıkarmıyorlar. Bu durumu ilk defa erken gençliğimde kız arkadaşlarımla konuştuğumda fark etmiştim. Korkunç hikayeler duydum, ben de bizzat yaşadım. Çoğunu hiç bir zaman en yakınlarımıza bile dillendirmedik Neden biliyor musunuz? Çünkü dillendirilince toplumun cezalandırdığı yine bizler oluyoruz da ondan. Bunları çoğumuz biliyoruz ama görmezlikten geliyoruz. Özellikle kadınlar diğer kadınların başına gelen felaketleri bilirse antik çağdaki ya da kabile hayatlarında olduğu gibi ona kol kanat gerip acılarını sarmaya çalışmıyor. Duymamazlıktan geliyor veya unutmak istiyor. Ötekinin de unutmasını istiyor. Çünkü içten içe ekilmiş müthiş bir ezilmiş değersizlik duygusu ile yaşıyoruz. Kadınlardan faydalanılması ise neredeyse doğal karşılanıyor toplumda. Erkektir, dürtülerine yenilmiştir, öyledir, böyledir, şöyledir. Onun yerine yıkıcı davranışların sorumluluğunu da almak kadına düşüyor. Sırtlansın kadın kendi derdini, yürüsün gitsin. 

Kadınlar en yakın arkadaşlarından birisi tecavüze tacize uğradığını (tahmin ettiğinizden sık oluyor) itiraf ettiğinde ilk tepki olarak “ah işte insanın kendisini çok iyi koruması gerek” diyorlar, biliyor musunuz? Bu ne demektir? Her türlü hareketinden sorumlu olduğunu sende bir delik var ve onun kapağı yok diye sürekli kendini kollamalı korumalısın gibi bir tavrı, yükümlülüğü bize kim neden öğretiyor? Bir insan evladı varlığından, varoluşundan sorumlu tutulabilir mi? En büyük sorun kadınların başına gelenlerden olup bitenleri farkedemeyecek kadar sorumlu tutulması, eğitimli sayılabilecek (ne demekse) erkeklerin bile dürtü geldiğinde hiçbir engel tanımayacak kadar ilkelleşip bunun da sorumluluğunu alamayacak kadar kendi cinselliği konusunda bile cahil cüheyla olmasıdır. Tecavüzünden, şiddet eyleminden, cinayetinden bile sorumlu tutulmayan bir erkek toplumunda hala kendimiz gibi yaşamayı deniyoruz. Tabii ki olmuyor!

Erkeklerin hızlıca suçu başkasına atmayı alışkanlık haline getirdiği bir ülkedir Türkiye. Ve bakın bu insanlar senelerdir iş hayatında patron oluyorlar. En fenası siyaset yapıyorlar. Hakim, savcı oluyorlar. Çeşitli bahanelerle tutuksuz yargılanma kararları verip karısını sevgilisini öldürmüş erkekleri dışarıya gerisin geriye salıveriyorlar. Televizyonlardan topluma seslenip “kadınlar kahkaha atmasın, hamile ortalıkta dolaşmasın, vs...” diyorlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile çalışmaya başladığımdan beri çeşit çeşit can sıkıcı hikaye duydum. İlk denediğinde öldüremediği karısını sığındığı evde polisin yardımıyla (aslen suç) bulup sığınma evine 100 metre kala vuran erkekler var bu ülkede. Sorsan hepsi çok seviyor, ama sorsan pişman da değiller. Elektrik kesintisinden trafolara kaçan kedileri suçlayan enerji bakanı var yahu bu ülkenin. Kadınları ise her türlü sorunu tek başına üstlenmeye o kadar alışık ki kendi rızası dışında başına gelen bir felaketi bile üstlenip “kedidir kedi” demeyi normal karşılıyor. Erkeklerin davranışlarından sorumlu olmadığı kadınların tüm suçları, yanlışlıkları, felaketleri üstlendiği bir ülkede eşitlikten bahsedemeyiz. Konu bu kadar basit. 


Eklenti: Özgecan Aslan katledilmeseydi bu yazıyı yayınlamayacaktım. Ama sosyal medyadaki paylaşımlardan fenalık geçirdim. Bir konuda farkındalık ile feveran etmeyi, feryat figan etmeyi hep birbirine karıştırdık. Farkındalık öyle kendiliğinden bir anda gelişebilen bir durum değil. Toplumsal cinsiyet, şiddet, cinayetler üstünde yıllardır çalışan kadın dernekleri, oluşumları var. Onların önderliğinde, ellerindeki bilimsel verilerden yola çıkarak, tam da şimdi konuya artık gereken hassasiyeti gösterme zamanı. "Kadına karşı şiddet ve cinayetler politiktir" diye senelerdir söylediğimizde, veriler paylaştığımızda hem medya hem de sosyal medyada konunun gerçek bir tabu olduğunu gördük. Paylaşımlar çok çok azdı. Ben bu ülkede bir güzellik olabilecekse öncelikle kadın hareketi sayesinde olacağını biliyorum. Biliyor değil, eminim. Çünkü mücadele çok büyük. Hala bu emeklerinin karşılığında lütfediyormuş gibi dinleyip sadece duyarlılık dersi çıkaran herkese kızgınlığım artıyor. Biz bu farkındalık uğruna tacize tecavüze uğruyor, ölüyor öldürülüyoruz. İstediğimiz gibi yaşayınca fahişe damgası yiyor, “boşanmak istiyorum, çünkü artık kendi hayatımı kurmak istiyorum” diyince (istatistiki olarak en fazla cinayet sebebi bu) çatır çatır öldürülüyoruz. “Biz yürümek istiyoruz ama feminist kadınlar siz bizimle yürümeyin diyor” diye sosyal medyada ağlayan erkekler, siz de bir durun kardeşim. Yürümeyiver iki dakika. Bu kadınları ikna edemiyorsan orada birlikte yürümeye işte vardır bir sebebi. Kendin başka bir eylem akıl et, konuyla ilgili bir hareket düzenle, bir şey yap, sen çağır kadın arkadaşlarını düzenlediğin eyleme. Ya da dur biraz. #sendeanlat da yazılanları bir düşün anla da sonra istersen istediğin kadar yürürsün. Duyarlılık da kendiğinden gelen bir durum değil. Sindirilmesi gereken bir durumdur. Bu hareketin neresindesin, yorumla, kendi günahlarınla yüzleş, sonra ne yaparsan yap!

Kardeşimsin Özgecan.